15 Aralık 2016 Perşembe



Ülkemizde ardarda yaşadığımız korkunç olayların üzerine spiritüel kaynaklar bas bas bağırıyor : " Üzülmeniz, kendinizi kahretmeniz, sosyal medyada küfürler sarfermeniz, karanlığı azaltmak yerine çoğaltır. Dikkatiniz neredeyse onu arttırırsınız. Aman dikkat!"
Fakat siz yine de kahrolmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Hem üzülmeyip göbek mi atacaksınız, onca can gitmiş? Ayrıca bir kaç haber paylaşarak en azından insanların dikkatini bu konuya çekmeniz gerekmez mi? Tatil fotosu mu paylaşacaksınız bu acılı günde?
Valla tatil fotosu paylaşsanız, enerjetik anlamda, çok daha faydalı olursunuz şu an ki duruma emin olun. Zira sizin kahrolmalarınız, acılarınız, sosyal medyadaki çığlıklarınız durumu biraz daha biraz daha vahimleştiriyor.
Nasıl mı?
Elimden gelen en basit haliyle anlatmaya çalışayım. Evren yasaları gereği bizler de yaratıcıyız. Yardımcı yaratanlarız, ingilizce "co-creator "deniyor. Bu ne demek? Şu demek; tüm evren sürekli bir devinim halinde sürekli genişliyor. Evreni çok büyük bir yaratım oyun alanı gibi düşünün. Yaratıcı, yarattıkları vasıtasıyla yaratımını büyütüp geliştiriyor. 8 saniye filminde vardı. Yılmaz Erdoğan başkahramanın çocukluk haline "sen çok güzel bir kız çocuğusun yaradanın hayalinde" diyordu. Bizler yaradanın hayalinde onun yansımlarıyız. Kendinde olan özellikleri yarattıklarına da vermiş. Yarattıkları da tıpkı onun gibi kendi dünyalarını ve çevrelerini yaratıyorlar.
Peki nasıl yaratıyoruz?
Düşüncelerimizle, sözlerimizle, niyetlerimizle... O nedenle ruhani kaynaklar "ne düşündüğüne, ne söylediğine dikkat et" derler.
-"Etmezsem ne olur?" Ne olacak istemediğin şeyleri yaratırsın.
- "E yani o zaman her ağzımdan çıkan, her kafamdan geçen olacak mı?" Allahtan ki hayır. Zaman diye bir kavram var ve yaratıma geçmesi biraz uzun sürüyor. Gerçi şu ara enerjiler çok hızlandı. Neredeyse aklımızdan geçen hemen oluveriyor.
- " Nasıl oluyor peki yaratıma geçmesi?" İşte bu harika bir soru. Çünkü yukarıda girizgah yaptığım konuyla burayı birbirine bağlıyor.
Yaratım ODAKLANMAYLA gerçekleşiyor. Yani bir şeyin üzerinde ne kadar çok DÜŞÜNÜRSENİZ, ne kadar çok bir şeyi sözel olarak TEKRAR ederseniz, ne kadar zihninizde canlandırırsanız (İMGELEME) o kadar yaratıma girme olasılığını yükseltirsiniz. Atalarımız boşuna "bir şeyi kırk kere söylersen olur" dememişler.
Özetle böyle acılı dönemlerde bu konuda ne kadar çok kafa yorup ağlayıp sızlanırsanız, daha çok daha çok bomba ve patlama yaratırsınız. Ne kadar çok mutlu, huzur yayan, aşk ve şefkat dolu düşünce yayıp, sözlerinizle ifade ederseniz onu çoğaltırsınız. Aklınız sürekli korku dolu bomba fikrine gidiyorsa kendinizi bir çocuk rahatlatır gibi rahatlatın. Güzel sözler söyleyebilirsiniz, kendinizi mutlu edecek bir şey yapabilirsiniz ( komedi ya da romantik komedi izlemek ya da en sevdiğimiz yemeği kendinize ısmarlamak gibi) böylece odağınızı oradan çekersiniz.
Örneğin "Savaşa hayır" diye bas bas bağırdığınızda, yarattığınız şey siz karşı olsanız bile savaştan başka birşey değildir. Çünkü savaşa karşı durmak bile ona olan ihtiyacı gösterir. Savaş olmasa neye karşı olup hayır diyeceksiniz öyle değil mi? Bu durumda doğru odaklanma barış olmalıdır.
Biraz daha somut örnekler verirsek "hastahane" örneğin bol bol hasta yaratır. Çünkü böyle bir kurumun varlığı hastalara ihtiyaç duyar. Hasta olmasa hastahanenin varlığının da bir anlamı kalır mıydı? Eskiden adı "şifahane"ymiş. Ne harika! Farkı anlıyor musunuz? Eskiler biliyordu bu detayları.
"Sokak hayvanlarını koruma cemiyeti"ne bakalım. Bu cemiyet bol bol sokak hayvanı yaratır. Önce yaratır sonra korur. Varlığını sürdürebilmesi için sokak hayvanlarına ihtiyaç vardır zira. Sokak hayvanlarının olmaması hali bu kurumu da toptan ortadan kaldıracaktır.
Masumca safiyane yapılmış gibi görünseler de bu tür kurum ve tavırlar egoya hizmet eder aslında. Buralarda gönüllü çalışan insanlar kendilerini arındırsa, mutlu ve huzurlu olsalar, bu tür kurumlara verdikleri hizmetten kat be kat fayda sağlarlardı dönüşturmek istedikleri negatifliklere emin olun!
Uzun lafın kısası nereye odaklandığınıza dair hep tetikte olun. Sizin ve bütünün hayrına olmayacak şeylere odaklandıysanız odağınızı değiştirin. Lütfen haber filan izlemeyin. Zaten yanlı haberler. Ayrıntılarla kendinizi boğmayın. Detay öğrenmeden olanı duyun yeterlidir. İncik cıncık araştırmayın. Bir yararı olmadığı gibi zararı var bahsettiğim üzere. Felaket tellalığı yapmayın, yapanları uyarın.
"E ne yapalım Banu oturup göz mü yumalım?" Hayır, elinizden bir şey geliyorsa (örneğin patlamada hayatını kaybedenlerin ailelerine maddi manevi destek gibi) mutlaka yapın ama gelmiyorsa lütfen negatifi düşüncelerinizle, ağlayıp sızlanma ve küfürlerinizle arttırmayın. Sosyal medya aktivistliğinizin hakkaten bir işe yaradığını düşünüyorsanız buyurun yapın.
Ne yapmalı böyle günlerde?
Yapabileceğiniz en iyi şey dua etmek, huzurlu ve mutlu kalmaktır. O ailelere içinizden akıp yayılan sevgi ve merhameti yollayabilirsiniz. Yaydığınız huzur enerjisi o yaraya bin kat daha fazla merhem olacaktır güvenin bana.
Şimdi gözlerinizi kapatıp benimle birlikte tekrarlayın: "Dünya bir dönüşümün içinde. Dönüşüm olması için eski düzenin altüst olması gerekiyor. Şu an bu altüst olma sürecini yaşıyoruz. Herşey yolunda güvendeyim."
Korktukça bu ve buna benzer olumlamalar yapıp kendinizi sakin tutun lütfen. Bir kez daha tekrarlıyorum haber izlemeyin. Büyük resimde olması gerekenler oluyor ve herkes bu değişim dönüşüm sürecinde oynaması gereken rolü oynuyor. Herşey olması gerektiği gibi. Olana güvenin. Ve öyle de oldu🙏🏻
" Karada ve denizde olanı da O bilir. Bir yaprak düşmez ki; onu bilmesin. " En'am suresi 59. ayet
Fotoğraf instagram hesabı @kubilay_djfpunto olan sanatçıya aittir)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder