15 Aralık 2016 Perşembe

SPİRİTÜEL BİR ÇALIŞMA OLARAK ŞÜKÜR


Dua etmek tamam, namaz kılmak, oruç tutmak, meditasyon yapmak, sürekli kendini gözlemlemek tamam da "şükretmek" ne alaka?
Böyle bir düşünceniz varsa spiritüellik okulunda direk sınıfta kaldınız çünkü ruhani çalışmaların belki de en önemli ayağı şükretmek!
Peki neden?
Aslında cevabı çok basit. Varolan herşey titreşir, herşey saf enerjidir söylemlerine tekrar tekrar girmek istemiyorum çünkü bunu yüzlerce kere duydunuz ve çok da bir şey ifade etmiyor belli ki. Ben sistemin nasıl çalıştığından bahsedeceğim dilim dönduğünce.
Bir kere düşüncelerimizden tutun da, duygularımıza, ağzımızdan çıkan kelimelere kadar hepsinin bir titreşimi dolayısıyla da yaratma gücü var. Sürekli tekrarlanan düşünce ve sözcükler aynı hep aynı deneyimleri yaratır.
"Ben bahtsızım" cümlesini alalım. Altında yatan inanç sürekli başına kötü bir şeyler geleceği yönündedir. Ağızdan bilinçsizce çıkan ve masum görünen bu iki kelime bakın nasıl bir deneyim yaratır: Bir kere şunu bilmelisiniz ki bu dünün düşüncesidir. Ve dünün düşüncesi de ondan önceki günün düşüncesidir. Bu düşünceye ya da inanca sahipken "bahtlı" olmak mümkün değildir çünkü ortada yeni bir oluşum ya da deneyim yoktur ki baht kendini gösterebilsin. Dünkü gibi hissetmeye, davranmaya, alışkanlıklarımızı sürdürmeye devam ettikçe aniden şansın yüzümüze gülmesini beklemek çılgınlık değil de nedir? "Hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek deliliktir" der Einstein. Kendinin başka bir versiyonunu yaratmadan "bahtsız" senaryodan çıkmak mümkün müdür sizce?
İyi de çözüm nedir o zaman?
Çözüm ağzımızdan çıkanı kulağımızın duyması. Kendimizle ilgili hoşumuza gitmeyecek bir deneyim yaratacağını düşündüğümüz kelimelerin ağzımızdan dökülmesine müsaade etmemek. Kök inancı fark edip artık dikkatimizi oraya yönlendirmemek. Çünkü binlerce yıldır kadim öğretilerin basbas bağırdığı şeyi bilim onaylıyor şu dönemde biliyorsunuz. Dikkatinizi verdiğiniz şeyi çoğaltırsınız. Bu ne demek? Bahtsız olduğum yönünde takıldığın her düşünce sarfettiğim her sözcük bahtsızlığımı bir kez daha bir kez daha katlayarak arttıracak demek. Bu durumda ilk iş biraz çabayla bu düşünce ve sözcükleri literatürümüzden sileceğiz. Evren boşlukları sevmez derler. Yerine de hoşumuza gidecek yeni bir düşünce kalıbı ottuturacağız. İşte bazılarının dalga geçtiği olumlamalar, pozitif düşünce kalıpları burada devreye giriyor. "Ben bahtsızım" yerine konulan "ben çok şanslıyım" olumlamasının nasıl bir mucize ve deneyimy aratabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Önce inanmasanız bile söyledikçe inanacaksınız inandıkça deneyiminiz değişecek, deneyiminiz değiştikçe hayatınızın bir parçası olacak!
Ben demiyorum valla sinir-bilim (neuroscience) diyor. Geçen bu konuyla ilgili bir video izledim. Tabii bilim adamı olmadığımdan burada çok ciddi bir açıklama yapamayacağım ancak anladığımı aktarabilirim. Beynimizin bölgeleri birbiriyle iletişim halinde. Ve bir bilgi diğer bir bölgeye nöronlar sayesinde kurulan köprücüklerle aktarılıyor. Bu köprücükleri amsterdamdaki su kanallarının üzerindeki harika ufak tahta köprüler gibi hayal ettim ben. Çünkü öyle daha kolay anlıyorum. Şimdi beynimizde bin yıllık köprüler olduğunu düşünelim. Bunlar taa çocukluğumuzda inşa ettiğimiz köprüler. Bilgiler bu köprülerden ilgili yerlere yürüyerek geçiyor. Bunun için zihin hiçbir çaba harcamıyor, hatta otomatik oluyor herşey. Araba kullanmak gibi. Bir olay oluyor, bilgiler eski köprücükden yürüyüp ilgili yere ulaşıyor, ilgili birim de otomatik tepkiyi veriyor. Yeni hiçbirşey yok!!! Olamaz da zaten. Nasıl olsun herşey aynı. İşte o nedenle hep aynı deneyimleri yaşıyoruz. Mesela ilişkilerde. Adamlar / kadınlar farklı fakat olaylar deneyimler hatta bazen sarfedilen sözcükler bile aynı. Neden? E öncelikli olarak inancımıza uygun bize bu deneyimi yaşatacak ( bütün adamlar aldatır/ kadınlar paragözdür) adamları/ kadınları hayatımıza çektik ve olaylara otomatik tepkilerimizi verdik ve doğal olarak sonuç da aynı oldu.
Buradan çıkış var mı?
Var tabii. Önce kök inancı bulmak ( örneğin bütün adamlar aldatır) sonra o inancı silmeye niyet etmek ( niyet bile yeterlidir, ancak etkili dönüştürme çalışmaları var başka bir yazıda bahsederim), daha sonra yerine yeni bir inanç yerleştirmek (tüm adamlar güvenilirdir gibi). Bunu yaparken zihnimizde ne oluyor? Yeni köprücükler oluşuyor! Bu yeni köprücükler kullanıma giriyor bilgiler artık buradan yürüyor. Bu köprünün kalıcı ve hep kullanılır bir köprü olması için 21 gün sürekli kullanılması gerekiyor. İşte meşhur 21 sayısı buradan geliyor. 21 kafadan atılmış bir sayı değildir. Yeni düşünce kalıbı ve inancın yerleşmesi için gereken süredir. Peki eski köprüye ne oluyor? İşte hikayenin en sevdiğim kısmı burası. Kullanılmayan köprüler yok oluyor! Artık o düşünce kalıbına taşıyan köprücük yok, dolayısıyla da aynı tepkiler yok, dolayısıyla da aynı deneyim yok. Allahım ne muhteşem bir özgürlük değil mi?
Görüldüğü üzere bunu sizin yerinize hiçbir hoca, hiçbir şifacı, hiçbir sihirbaz yapamaz. Sadece siz kendi üzerinizde çalışarak, kendi kalıplarınızı bulup dönüştürüp yeni köprücükler kurarak bu değişimi sağlayabilirsiniz. Kendi kurtarıcınız kendinizsiniz.
Başlamak bitirmenin yarısıdır ancak zihin oyunlarına gelmeyin lütfen. Eski köprülerini seven zihin, ki buna konfor alanı deniyor, sizi yolunuzdan saptırmak için her türlü numarayı deneyecektir. İnaç kalıplarınızı sizden saklayabilir ( hayır canım ne alakası var ben erkeklerin hep aldattığını düşünmüyorum gibi), bu kayıtları silmenize izin vermeyebilir, ya da yeni köprünüzü kurmak için ihtiyaç duyduğunuz 21 günlük sürede sukoyverebilir ki sürekliliği olmasın ve siz yarıda bırakın. Kandırma yöntemi de şöyle olur;" Bırak Allah aşkına hiç inanmadığın şeyi kendine söylemek işe yarar mı hiç? Boşuna vakit kaybı. Bugün çok yorgunuz yarın başlayalın vs". Sakın zihin oyunlarına gelmeyin hadi göreyim sizi.
Bunca şeyi neden anlattım? Şükran duygusunun önemi anlatmak için elbet. Köprücüklerin nasıl kurulduğunu anlayamazsak şükran köprücüğü kurulduğunda ne olur anlayamazdık. Şimdi anlaşılması artık daha kolay.
Başına sürekli bişeyler geldiğine inanan köprücükleri bir bir yok edip sahip olduğumuz ya da henüz olmadığımız herşey için şükran köprücükleri kurarsak ne olur? Ne olacak şahane deneyimlerimiz olur. Tüm algı şükür ettiğimiz şeye duyduğumuz minnet duygusuna yönelir. Dikkatin yöneldiği şey çoğalır büyür. Bu durumda (hastanede bile olsak) sağlığımıza şükrediyorsak kat be kat artar, paramıza şükediyorsak ( cebimizde beş lira bile olsa) kat be kat çoğalır. Görüldüğü üzere var olup olmaması önemli değildir. Önemli olan minnet duygusuyla ( bu duygu çok önemli çünkü hislerin titreşimi düşüncelerden daha yoğun ve yaratımı çok daha güçlü) o şükran köprücüklerini kurmaktır. Kurdukça kullanılır olacak, kullanılır oldukça eski köprüler yıkılacak ve deneyimler kökten değişecektir. İçten yapılan şükür titreşimi de çok güçlü bir şekilde yükselttiğinden yayın yaptığınız frekans değişecek ve bu durumda meşhur çekim yasası devreye gireceğinden hayatımıza çektiğimiz kişi ve olaylar yüksek frekansdan olacaktır.
Ben şükrederken "Çok şükür" derim bir de eklerim "Bundan daha iyi nasıl olabilir?" . Bu sorum şükür ettiğim şeyin bir tık ötesine geçirerek daha iyi bir versiyonunun yaratılması için evreni harekete geçirir. Sorduğumuz soruların hepsi evren tarafından cevaplanır. Soruyu sorun bırakın. Ben bundan daha iyisi nasıl olabilir?" dediğimde artık onun daha iyi versiyonları ile karşılaşmam için sistem tam anlamıyla seferber olur. Bunun inanılmazlığını kavrayabiliyor musunuz? Doğru teknikleri kullanarak hakkaten kendi cennetimizi yaratabiliriz. Yetmedi mi cehennemimizde yaşamak?
“Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır. " İncil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder